|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
daha çok |
better s.
|
|
Which do you like better, Coca-Cola or Pepsi?
Hangisini daha çok seviyorsun, Coca-Cola mı Pepsi mi?
More Sentences
|
2 |
Genel |
daha çok |
more of a s.
|
|
The second point was in fact more of an observation that you made as part of your question.
İkinci nokta aslında daha çok sorunuzun bir parçası olarak yaptığınız bir gözlemdi.
More Sentences
|
3 |
Genel |
çok daha iyi |
better by far s.
|
|
This is better by far.
Bu çok daha iyi.
More Sentences
|
4 |
Genel |
daha çok |
further s.
|
|
However further efforts are needed in terms of modernisation of the structures and staff training.
Ancak, yapıların modernleştirilmesi ve personel eğitimi konularında daha çok gayrete ihtiyaç vardır.
More Sentences
|
5 |
Genel |
çok daha iyi |
much better s.
|
|
You have to have a much better, much more careful look at this.
Bu konuya çok daha iyi, çok daha dikkatli bir şekilde bakmalısınız.
More Sentences
|
6 |
Genel |
çok daha güzel |
much more beautiful s.
|
|
South Korea is much more beautiful than North Korea.
Güney Kore, Kuzey Kore'den çok daha güzel.
More Sentences
|
7 |
Genel |
çok daha az |
far less s.
|
|
Today, there seems to be far less appetite for taking difficult political decisions.
Bugün, zor siyasi kararlar almak için çok daha az iştah var gibi görünüyor.
More Sentences
|
8 |
Genel |
çok daha büyük/fazla |
far greater s.
|
|
Social inequality is present to a far greater extent.
Sosyal eşitsizlik çok daha büyük ölçüde mevcuttur.
More Sentences
|
9 |
Genel |
giderek daha çok |
increasingly zf.
|
|
He was getting increasingly anxious.
O, giderek daha çok kaygılanıyordu.
More Sentences
|
10 |
Genel |
daha çok |
mostly zf.
|
|
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
More Sentences
|
11 |
Genel |
daha çok |
mainly zf.
|
|
Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more.
Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.
More Sentences
|
12 |
Genel |
çok daha fazla |
by far zf.
|
|
This novel is by far more interesting than that one.
Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
More Sentences
|
13 |
Genel |
daha çok |
rather zf.
|
|
That seems rather like haggling.
Bu daha çok pazarlık gibi görünüyor.
More Sentences
|
14 |
Genel |
daha çok |
any more zf.
|
|
I don't like pizza any more than I like spaghetti.
Pizzayı spagettiden daha çok sevmiyorum.
More Sentences
|
15 |
Genel |
çok daha önce |
much earlier zf.
|
|
Europe should naturally have organised this internal rail market much earlier.
Avrupa'nın doğal olarak bu iç demiryolu pazarını çok daha önce organize etmiş olması gerekirdi.
More Sentences
|
16 |
Genel |
çok daha iyi |
a lot better zf.
|
|
We have done well but we could still do a lot better.
İyi iş çıkardık ancak hala çok daha iyisini yapabilirdik.
More Sentences
|
17 |
Genel |
çok daha kötüsü |
far worse than ed.
|
|
The movie is far worse than the book.
Film kitaptan çok daha kötüdür.
More Sentences
|
Phrases |
|
18 |
İfadeler |
çok daha iyi |
much better expr.
|
|
Surely, ad hoc tribunals such as those in former Yugoslavia or Rwanda are a much better solution.
Eski Yugoslavya veya Ruanda'da olduğu gibi geçici mahkemeler elbette çok daha iyi bir çözümdür.
More Sentences
|
|
19 |
İfadeler |
çok daha fazlası |
much more besides expr.
|
|
And there is much more besides.
Ve çok daha fazlası var.
More Sentences
|
20 |
İfadeler |
çok daha iyi |
infinitely better expr.
|
|
Doing anything no matter how small is infinitely better than doing nothing.
Ne kadar küçük olursa olsun bir şey yapmak hiçbir şey yapmamaktan çok daha iyidir.
More Sentences
|
General |
|
21 |
Genel |
daha çok filipinler'de görülen küçük otobüs |
jeepney i.
|
|
22 |
Genel |
yüne daha çok benzeyen |
woollier i.
|
|
23 |
Genel |
alışılandan çok daha bol |
bumper i.
|
|
24 |
Genel |
iki veya daha çok şirketin birleşmesi |
merger i.
|
|
25 |
Genel |
iki ya da daha çok uçağın uçma yeteneğinin birbiriyle kıyaslanması |
flyoff i.
|
|
26 |
Genel |
üç veya daha çok taraf arasında yapılan anlaşma |
multi-lateral agreement i.
|
|
27 |
Genel |
birbirine çok benzer iki veya daha fazla şeyden biri |
kissing cousin i.
|
|
28 |
Genel |
içerisinde genellikle 16 ve daha fazla sayıda sinema salonu bulunduran çok katlı yapı |
megaplex i.
|
|
29 |
Genel |
üç veya daha çok çenesi olan kepçe |
grapple i.
|
|
30 |
Genel |
iki veya daha çok ülke/ordu tarafından ortak kullanılan parça |
common-user item i.
|
|
31 |
Genel |
özellikle ayrımsal damıtma sırasında kullanılan, daha küçük şişelerin bağlanabileceği çok borulu şişe |
pig i.
|
|
32 |
Genel |
daha çok dayanmak |
outlive f.
|
|
33 |
Genel |
daha çok parlamak |
outshine f.
|
|
34 |
Genel |
iki veya daha çok nokta arasında düzenli seferler yapmak |
ply f.
|
|
35 |
Genel |
daha çok satmak |
outsell f.
|
|
36 |
Genel |
daha çok dayanmak |
outlast f.
|
|
37 |
Genel |
-den çok daha kalıcı olmak |
outlast f.
|
|
38 |
Genel |
-den çok daha iyi bir performans göstermek |
outdo f.
|
|
|
39 |
Genel |
kendiri olduğundan çok daha üstün görmek |
get above oneself f.
|
|
40 |
Genel |
çok daha uzun sürmek |
take much longer f.
|
|
41 |
Genel |
bir şeyi her şeyden daha çok sevmek |
love something more than anything f.
|
|
42 |
Genel |
(şarkı vb) çok daha iyi söylemek |
sing much better than f.
|
|
43 |
Genel |
çok daha ağır gelmek/basmak |
far outweigh f.
|
|
44 |
Genel |
çok daha fazlasını denemek |
be up someone's efforts f.
|
|
45 |
Genel |
toplam satış tutarını artırmak amacıyla farklı tekliflerle müşteriyi daha çok veya daha pahalı olanı alması için yönlendirmek |
upsell f.
|
|
46 |
Genel |
iki veya daha çok alternatif arasından birini tercih etmek |
opt f.
|
|
47 |
Genel |
iki veya daha çok seçenekten birinde karar kılmak |
optate f.
|
|
48 |
Genel |
bir veya daha çok seçenekte karar kılmak |
optate f.
|
|
49 |
Genel |
daha çok dayanmak |
overbide [obsolete] f.
|
|
50 |
Genel |
(birini) olduğundan çok daha değerli göstermek |
oversell f.
|
|
51 |
Genel |
daha çok parlamak |
overshine f.
|
|
52 |
Genel |
daha çok parlamak |
outflash f.
|
|
53 |
Genel |
daha çok pohpohlamak |
outflatter f.
|
|
54 |
Genel |
daha çok berbat etmek |
outfumble f.
|
|
55 |
Genel |
daha çok parlamak |
outglare f.
|
|
56 |
Genel |
-den daha çok parıldamak |
outglow f.
|
|
57 |
Genel |
daha çok sırıtmak |
outgrin f.
|
|
58 |
Genel |
daha çok brüt kar elde etmek |
outgross f.
|
|
59 |
Genel |
daha çok brüt kazanç elde etmek |
outgross f.
|
|
60 |
Genel |
daha çok satış yapmak |
outgross f.
|
|
61 |
Genel |
daha çok vuruş yapmak |
outhit f.
|
|
62 |
Genel |
daha çok ulumak |
outhowl f.
|
|
63 |
Genel |
daha çok inlemek |
outhowl f.
|
|
64 |
Genel |
daha çok şaka yapmak |
outhumor f.
|
|
65 |
Genel |
daha çok eğlendirmek |
outhumor f.
|
|
66 |
Genel |
daha çok entrika çevirmek |
outintrigue f.
|
|
67 |
Genel |
daha çok kandırmak |
outintrigue f.
|
|
68 |
Genel |
daha çok dalga geçmek |
outjest f.
|
|
69 |
Genel |
daha çok nazar değdirmek |
outjinx f.
|
|
70 |
Genel |
daha çok uğursuzluk getirmek |
outjinx f.
|
|
71 |
Genel |
(bir diğerinden) daha çok tekmelemek |
outkick f.
|
|
72 |
Genel |
daha çok öldürmek |
outkill f.
|
|
73 |
Genel |
daha çok öpmek |
outkiss f.
|
|
74 |
Genel |
daha çok öpüşmek |
outkiss f.
|
|
75 |
Genel |
daha çok dolandırmak |
outknave f.
|
|
76 |
Genel |
daha çok hile yapmak |
outknave f.
|
|
77 |
Genel |
daha çok çalışmak |
outlabor f.
|
|
78 |
Genel |
daha çok gülmek |
outlaugh f.
|
|
|
79 |
Genel |
daha çok öğrenmek |
outlearn f.
|
|
80 |
Genel |
daha çok sevmek |
outlove f.
|
|
81 |
Genel |
daha çok parıldamak |
outluster f.
|
|
82 |
Genel |
daha çok suiistimal etmek |
outmanipulate f.
|
|
83 |
Genel |
daha çok olmak (miktar) |
outmeasure f.
|
|
84 |
Genel |
daha çok yükselmek |
outmount f.
|
|
85 |
Genel |
daha çok adlandırmak |
outname [obsolete] f.
|
|
86 |
Genel |
daha çok açıklamak |
outname [obsolete] f.
|
|
87 |
Genel |
daha çok tanımlamak |
outname [obsolete] f.
|
|
88 |
Genel |
daha çok boyamak |
outpaint f.
|
|
89 |
Genel |
daha çok acımak |
outpity f.
|
|
90 |
Genel |
daha çok plan yapmak |
outplan f.
|
|
91 |
Genel |
daha çok komplo kurmak |
outplot f.
|
|
92 |
Genel |
daha çok siyaset yapmak |
outpolitick f.
|
|
93 |
Genel |
(diğerinden) daha çok dua etmek |
outpray f.
|
|
94 |
Genel |
daha çok vaaz vermek |
outpreach f.
|
|
95 |
Genel |
tüylerini daha çok yalamak |
outpreen f.
|
|
96 |
Genel |
tüylerini daha çok düzeltmek |
outpreen f.
|
|
97 |
Genel |
daha çok söz vermek |
outpromise f.
|
|
98 |
Genel |
daha çok kovalamak |
outpursue f.
|
|
99 |
Genel |
daha çok itmek |
outpush f.
|
|
100 |
Genel |
daha çok yayılmak |
outrange f.
|
|
101 |
Genel |
daha çok bulunmak |
outrange f.
|
|
102 |
Genel |
daha çok turlamak |
outrange f.
|
|
103 |
Genel |
daha çok çıldırmak |
outrave f.
|
|
104 |
Genel |
daha çok kudurmak |
outrave f.
|
|
105 |
Genel |
daha çok okumak |
outread f.
|
|
106 |
Genel |
daha çok akıl yürütmek |
outreason f.
|
|
107 |
Genel |
daha çok tahmin etmek |
outreckon f.
|
|
108 |
Genel |
daha çok öğüt vermek |
outrede f.
|
|
109 |
Genel |
daha çok tavsiye vermek |
outrede f.
|
|
110 |
Genel |
daha çok gürlemek |
outroar f.
|
|
111 |
Genel |
daha çok kokmak |
outscent f.
|
|
112 |
Genel |
daha çok plan yapmak |
outscheme f.
|
|
113 |
Genel |
daha çok paylamak |
outscold f.
|
|
114 |
Genel |
daha çok utanmak |
outshame f.
|
|
115 |
Genel |
daha çok günaha girmek |
outsin f.
|
|
116 |
Genel |
daha çok gülümsemek |
outsmile f.
|
|
117 |
Genel |
daha çok sigara içmek |
outsmoke f.
|
|
118 |
Genel |
daha çok duman tütmek |
outsmoke f.
|
|
119 |
Genel |
daha çok horlamak |
outsnore f.
|
|
120 |
Genel |
daha çok ses çıkarmak |
outsound f.
|
|
121 |
Genel |
daha çok parlamak |
outsparkle f.
|
|
122 |
Genel |
daha çok dayanmak |
outstand f.
|
|
123 |
Genel |
daha çok uğraşmak |
outstrive f.
|
|
124 |
Genel |
daha çok çabalamak |
outstrive f.
|
|
125 |
Genel |
daha çok çalışmak |
outstudy f.
|
|
126 |
Genel |
daha çok somurtmak |
outsulk f.
|
|
127 |
Genel |
daha çok küfretmek |
outswear f.
|
|
128 |
Genel |
daha çok şişmek |
outswell [obsolete] f.
|
|
129 |
Genel |
daha çok konuşmak |
outtalk f.
|
|
130 |
Genel |
daha çok teşekkür etmek |
outthank f.
|
|
131 |
Genel |
daha çok çalmak |
outthieve f.
|
|
132 |
Genel |
daha çok düşünmek |
outthink f.
|
|
133 |
Genel |
daha çok çarpmak |
outthrob f.
|
|
134 |
Genel |
daha çok atmak |
outthrob f.
|
|
135 |
Genel |
daha çok uğraşıp didinmek |
outtoil f.
|
|
136 |
Genel |
daha çok yükselmek |
outtop f.
|
|
137 |
Genel |
daha çok çekişmek |
outvie f.
|
|
138 |
Genel |
daha çok gürültü etmek |
outvoice f.
|
|
139 |
Genel |
daha çok ses çıkarmak |
outvoice f.
|
|
140 |
Genel |
daha çok beklemek |
outwait f.
|
|
141 |
Genel |
daha çok yürümek |
outwalk f.
|
|
142 |
Genel |
daha çok savaşmak |
outwar f.
|
|
143 |
Genel |
daha çok izlemek |
outwatch f.
|
|
144 |
Genel |
daha çok gözetlemek |
outwatch f.
|
|
145 |
Genel |
daha çok büyümek |
outwear f.
|
|
146 |
Genel |
daha çok yaşamak |
outwear f.
|
|
147 |
Genel |
daha çok ağlamak |
outweep f.
|
|
148 |
Genel |
daha çok dönmek |
outwhirl f.
|
|
149 |
Genel |
daha çok üzülmek |
outwoe f.
|
|
150 |
Genel |
daha çok acı çekmek |
outwoe f.
|
|
151 |
Genel |
daha çok çalışmak |
outwork f.
|
|
152 |
Genel |
daha çok bağırmak |
outyell f.
|
|
153 |
Genel |
daha çok havlamak |
outyelp f.
|
|
154 |
Genel |
daha çok ciyaklamak |
outyelp f.
|
|
155 |
Genel |
tele daha çok benzeyen |
wirier s.
|
|
156 |
Genel |
daha çok hırlayan |
wheezier s.
|
|
157 |
Genel |
kışı daha çok anımsatan |
wintrier s.
|
|
158 |
Genel |
daha çok kelime içeren |
wordier s.
|
|
159 |
Genel |
daha çok horlayan |
wheezier s.
|
|
160 |
Genel |
daha çok |
out s.
|
|
161 |
Genel |
kışa daha çok benzeyen |
winterier s.
|
|
162 |
Genel |
daha çok |
superior s.
|
|
163 |
Genel |
daha çok sallanan |
wobblier s.
|
|
164 |
Genel |
daha çok kurtlanmış |
wormier s.
|
|
165 |
Genel |
oduna daha çok benzeyen |
woodier s.
|
|
166 |
Genel |
tahtaya daha çok benzeyen |
woodener s.
|
|
167 |
Genel |
-den çok daha fazla |
much more than s.
|
|
168 |
Genel |
daha çok |
more s.
|
|
169 |
Genel |
daha çok bilinen adıyla |
best known as s.
|
|
170 |
Genel |
dünyevi işlerle daha çok ilgili olan |
worldlier s.
|
|
171 |
Genel |
çok daha az |
a lot fewer s.
|
|
172 |
Genel |
müşterileri daha çok gençler olan |
patronised by teenagers s.
|
|
173 |
Genel |
daha önce çok sayıda doğum yapmış |
multiparous s.
|
|
174 |
Genel |
çok çok daha az |
far fewer s.
|
|
175 |
Genel |
çok daha küçük |
far smaller s.
|
|
176 |
Genel |
daha çok |
uttermore [obsolete] s.
|
|
177 |
Genel |
daha çok |
mae [scotland] s.
|
|
178 |
Genel |
(ingiltere'deki devlet okullarında) aynı soyada sahip iki veya daha çok oğlan çocuğu arasında yaş veya derece bakımından ikinci sırada gelen |
minor s.
|
|
179 |
Genel |
daha çok |
mo [dialect] s.
|
|
180 |
Genel |
daha çok |
moe [dialect] s.
|
|
181 |
Genel |
daha çok sevilen |
derre [dialect] s.
|
|
182 |
Genel |
nispeten küçük olup daha çok sosyal ve şahsi yazışmalarda kullanılan (zarf)mal zarflardan daha küçük ve kare şeklinde bir zarf |
baronial s.
|
|
183 |
Genel |
istenenden daha çok uzatılmış |
drawn-out s.
|
|
184 |
Genel |
çok daha fazlasıyla |
and a lot more zf.
|
|
185 |
Genel |
daha çok istekle |
as soon as not zf.
|
|
186 |
Genel |
daha çok |
above zf.
|
|
187 |
Genel |
çok daha iyi |
all the better zf.
|
|
188 |
Genel |
çok daha fazla |
a lot more zf.
|
|
189 |
Genel |
daha çok yukarıda |
above zf.
|
|
190 |
Genel |
daha (çok) |
more zf.
|
|
191 |
Genel |
gün batımından çok daha sonra |
way past sundown zf.
|
|
192 |
Genel |
gün batımını geçtikten çok daha sonra |
way past sundown zf.
|
|
193 |
Genel |
-den daha çok değil |
no more than zf.
|
|
194 |
Genel |
-den daha çok |
more zf.
|
|
195 |
Genel |
daha da çok |
all the more so zf.
|
|
196 |
Genel |
her zamankinden (daha) çok |
ever more zf.
|
|
197 |
Genel |
çok az daha |
a little bit more zf.
|
|
198 |
Genel |
çok daha |
tons zf.
|
|
199 |
Genel |
daha çok |
up zf.
|
|
200 |
Genel |
daha çok |
mostwhat zf.
|
|
201 |
Genel |
daha da çok |
only zf.
|
|
202 |
Genel |
çok daha fazla |
far more than ed.
|
|
203 |
Genel |
-den çok daha kötü |
far worse than ed.
|
|
204 |
Genel |
daha çok bilinen adıyla |
better known as ed.
|
|
205 |
Genel |
çok daha gerisinde |
far more behind ed.
|
|
Phrasals |
|
206 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok tarafı) uzlaştırmak |
arbitrate between f.
|
|
207 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok tarafı) barıştırmak |
arbitrate between f.
|
|
208 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok taraf arasındaki) anlaşmazlığı gidermek/çözmek |
arbitrate between f.
|
|
209 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok taraf arasındaki) sorunu gidermek/çözmek |
arbitrate between f.
|
|
210 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok taraf arasında) anlaşma sağlamak/ara buluculuk yapmak |
arbitrate between f.
|
|
211 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) arasında yavaş yavaş yürümek |
step between (someone or something) f.
|
|
212 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) usulca yürümek |
step between (someone or something) f.
|
|
213 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) dikkatlice yürümek |
step between (someone or something) f.
|
|
214 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) adımlarını dikkatle atmak |
step between (someone or something) f.
|
|
215 |
Öbek Fiiller |
(iki veya daha çok kişi veya şey) parmaklarının ucuna basmak |
step between (someone or something) f.
|
|
216 |
Öbek Fiiller |
birinden/bir şeyden bir konuda daha çok parlamak |
exceed someone or something in something f.
|
|
217 |
Öbek Fiiller |
birine veya bir şeye birinden veya bir şeyden daha çok değer/önem vermek |
set someone or something above someone or something f.
|
|
218 |
Öbek Fiiller |
çok daha uzun olmak |
stand over f.
|
|
219 |
Öbek Fiiller |
daha çok yemesi için ısrar etmek |
stuff in f.
|
|
220 |
Öbek Fiiller |
(birine bir şeyden) daha çok yemesi için ısrar etmek |
stuff into (something) f.
|
|
221 |
Öbek Fiiller |
(bir konuda) daha çok parlamak |
exceed in f.
|
|
222 |
Öbek Fiiller |
-den daha çok değer vermek |
prize above f.
|
|
223 |
Öbek Fiiller |
-den daha çok değer vermek |
put above f.
|
|
224 |
Öbek Fiiller |
daha çok değer/önem vermek |
put before f.
|
|
225 |
Öbek Fiiller |
-den daha çok değer/önem vermek |
set above f.
|
|
226 |
Öbek Fiiller |
(birinden/bir şeyden) çok daha uzun olmak |
tower above (someone or something) f.
|
|
227 |
Öbek Fiiller |
(birinden/bir şeyden) çok daha uzun olmak |
tower over (someone or something) f.
|
|
228 |
Öbek Fiiller |
(bir diğerinden) daha çok dayanmak |
see out [scotland] f.
|
|
Phrases |
|
229 |
İfadeler |
bu/bu sefer/böyle/şimdi (çok) daha iyi (oldu) |
that’s (much) better expr.
|
|
230 |
İfadeler |
çok/düzineyle alan daha ucuza alır |
cheaper by the dozen expr.
|
|
231 |
İfadeler |
daha çok miktarda alıp birim fiyatı daha ucuza getirme |
cheaper by the dozen expr.
|
|
232 |
İfadeler |
tahmin edebileceğinden daha çok |
more than you can (ever) know expr.
|
|
233 |
İfadeler |
düşünebileceğinden daha çok |
more than you can (ever) know expr.
|
|
234 |
İfadeler |
bu ölümden çok daha beter bir kader |
it is a fate much worse than death expr.
|
|
235 |
İfadeler |
çok daha iyi |
way better expr.
|
|
236 |
İfadeler |
çok daha iyi |
better still expr.
|
|
237 |
İfadeler |
daha çok (İskoç İngilizcesi) |
mair expr.
|
|
238 |
İfadeler |
daha çok -den |
due in no small part to expr.
|
|
239 |
İfadeler |
çok daha fazlası |
and the rest expr.
|
|
240 |
İfadeler |
daha çok bilinen adıyla |
more widely known as expr.
|
|
241 |
İfadeler |
çok daha kolay |
all the easier expr.
|
|
242 |
İfadeler |
çok daha az olası |
far less likely expr.
|
|
243 |
İfadeler |
önümüzde daha çok zorluk var |
more challenges ahead expr.
|
|
244 |
İfadeler |
(bir olaydan) çok daha önce |
well before expr.
|
|
245 |
İfadeler |
-dan daha çok |
no fewer than expr.
|
|
246 |
İfadeler |
çok daha iyi |
heaps better expr.
|
|
247 |
İfadeler |
çok daha fazla |
heaps more expr.
|
|
248 |
İfadeler |
daha çok değil daha akıllıca çalış |
work smarter, not harder expr.
|
|
249 |
İfadeler |
daha çok değil daha verimli çalış |
work smarter, not harder expr.
|
|
250 |
İfadeler |
çok daha eğlenceli |
way more fun expr.
|
|
251 |
İfadeler |
çok daha … |
ever more... expr.
|
|
252 |
İfadeler |
çok daha fazlası |
so much the more expr.
|
|
253 |
İfadeler |
çok daha kötü |
infinitely worse expr.
|
|
Proverb |
|
254 |
Atasözü |
insan tek başına olursa daha çok yol alır |
he travels fastest who travels alone
|
|
255 |
Atasözü |
yüksekten düşenin canı daha çok yanar |
bigger they are, the harder they fall
|
|
256 |
Atasözü |
sayıca çok olursak daha güvende oluruz |
there is safety in numbers
|
|
257 |
Atasözü |
eşit gibi görünseler de bazı insanlar daha çok tercih edilir |
some are more equal than others
|
|
258 |
Atasözü |
yazılı olarak yapılan kontrat sözlü olarak yapılandan çok daha değerlidir |
a verbal contract isn't worth the paper it's written on
|
|
259 |
Atasözü |
insan tek başına olursa daha çok yol alır |
he travels (the) fastest who travels alone
|
|
Colloquial |
|
260 |
Konuşma Dili |
satış elemanına daha çok satması için ödenen ekstra para |
spiff i.
|
|
261 |
Konuşma Dili |
bir şeyi karşısındakine göre çok daha fazla yapmış olmak |
have [done/seen/had] more something than somebody has had hot dinners f.
|
|
262 |
Konuşma Dili |
daha çok eğitim yapmak |
better oneself f.
|
|
263 |
Konuşma Dili |
daha çok kazanmak |
better oneself f.
|
|
264 |
Konuşma Dili |
daha çok para kazanmak |
better oneself f.
|
|
265 |
Konuşma Dili |
(bir şeyde) birinden/bir şeyden çok daha iyi olmak |
have it (all) over someone or something (in something) f.
|
|
266 |
Konuşma Dili |
bir şeyden çok daha iyi olmak |
that beats something all to pieces [rural] f.
|
|
267 |
Konuşma Dili |
daha çok parası olmak |
be better off f.
|
|
268 |
Konuşma Dili |
çok daha az |
not nearly zf.
|
|
269 |
Konuşma Dili |
(daha çok kadın için) terbiyesiz/iyi terbiye almamış |
no better than (one) ought to be expr.
|
|
270 |
Konuşma Dili |
(daha çok kadın için) edepsiz/utanmaz |
no better than (one) ought to be expr.
|
|
271 |
Konuşma Dili |
(daha çok kadın için) ahlaksız/bayağı/seviyesiz |
no better than (one) ought to be expr.
|
|
272 |
Konuşma Dili |
(daha çok kadın için) kötü yola girmiş/kötü yola düşmüş |
no better than (one) ought to be expr.
|
|
273 |
Konuşma Dili |
(daha çok kadın için) terbiyesiz/iyi terbiye almamış |
no better than (one) should be expr.
|
|
274 |
Konuşma Dili |
(daha çok kadın için) edepsiz/utanmaz |
no better than (one) should be expr.
|
|
275 |
Konuşma Dili |
(daha çok kadın için) ahlaksız/bayağı/seviyesiz |
no better than (one) should be expr.
|
|
276 |
Konuşma Dili |
(daha çok kadın için) kötü yola girmiş/kötü yola düşmüş |
no better than (one) should be expr.
|
|
277 |
Konuşma Dili |
beklenenden çok daha fazla |
all too often expr.
|
|
278 |
Konuşma Dili |
çok daha iyi (olur vb) |
so much the better expr.
|
|
279 |
Konuşma Dili |
çok az/bir kademe/bir gömlek daha iyi |
a notch better expr.
|
|
280 |
Konuşma Dili |
çok daha iyi |
tant mieux [french] expr.
|
|
281 |
Konuşma Dili |
çok az/bir kademe/bir gömlek daha iyi |
notch above expr.
|
|
282 |
Konuşma Dili |
her zamankinden daha çok |
more than ever expr.
|
|
283 |
Konuşma Dili |
her zamankinden çok daha fazla |
all too often expr.
|
|
284 |
Konuşma Dili |
olması gerekenden daha çok |
all too often expr.
|
|
285 |
Konuşma Dili |
umulandan daha çok |
all too often expr.
|
|
286 |
Konuşma Dili |
...konusunda katedilecek daha çok mesafe var |
a long way down the road expr.
|
|
287 |
Konuşma Dili |
genç biriyle kendisinden çok daha yaşlı biri arasındaki evlilik |
december, may and expr.
|
|
288 |
Konuşma Dili |
(biri) daha çok dışarı çıkmalı |
(one) needs to get out more expr.
|
|
289 |
Konuşma Dili |
daha çok dışarı çıkmalı |
someone needs to get out more expr.
|
|
290 |
Konuşma Dili |
(bir şey yapmak için) (çok) daha iyi |
(all) the better to (do something) expr.
|
|
291 |
Konuşma Dili |
(biri) daha çok bekler |
in (one's) dreams expr.
|
|
292 |
Konuşma Dili |
sen daha çok beklersin! |
in your dreams! expr.
|
|
293 |
Konuşma Dili |
daha çok (bir şey) gibi |
more like (something) expr.
|
|
294 |
Konuşma Dili |
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi |
a (damn) sight better (than somebody/something) expr.
|
|
295 |
Konuşma Dili |
çok daha iyi |
a sight better expr.
|
|
296 |
Konuşma Dili |
çok daha kötü |
a sight worse expr.
|
|
297 |
Konuşma Dili |
çok daha fazla |
a sight more expr.
|
|
298 |
Konuşma Dili |
çok daha |
all the expr.
|
|
299 |
Konuşma Dili |
çok daha fazla |
all the expr.
|
|
300 |
Konuşma Dili |
çok daha iyi |
all to the better expr.
|
|
301 |
Konuşma Dili |
çok daha |
all the expr.
|
|
302 |
Konuşma Dili |
çok daha fazla |
all the expr.
|
|
303 |
Konuşma Dili |
çok daha iyi |
all to the better expr.
|
|
304 |
Konuşma Dili |
ve çok daha fazlası |
and (all) the rest (of it) expr.
|
|
305 |
Konuşma Dili |
ve çok daha fazlası |
and whatnot expr.
|
|
306 |
Konuşma Dili |
çok daha iyi |
streets ahead [uk] expr.
|
|
307 |
Konuşma Dili |
(bir şeyden/sayıdan) çok daha fazla |
upward of (something) expr.
|
|
308 |
Konuşma Dili |
(bir şeyden/sayıdan) çok daha fazla |
upwards of (something) expr.
|
|
309 |
Konuşma Dili |
tamam olmasına daha çok var |
far from over expr.
|
|
Idioms |
|
310 |
Deyim |
iş yerlerinin olmadığı daha çok evlerin bulunduğu bölge |
bedroom community i.
|
|
311 |
Deyim |
çok daha iyi bir plan veya önlem |
a trick worth two of that i.
|
|
312 |
Deyim |
daha çok başında/ hazırlık aşamasında olan şey |
glint in (one's) eye(s) i.
|
|
313 |
Deyim |
birinin alt edemeyeceği kadar çok sayıda veya daha güçlü olmak |
be (one) too many for someone i.
|
|
314 |
Deyim |
kelimelerden daha çok şey anlatan/daha etkili olan suskunluk |
an eloquent silence i.
|
|
315 |
Deyim |
çok farklı/çok daha zor bir konu |
a whole new ball game i.
|
|
316 |
Deyim |
çok daha karmaşık bir şey/durum |
a whole new ball game i.
|
|
317 |
Deyim |
çok farklı/çok daha zor bir konu |
a whole other ball of wax i.
|
|
318 |
Deyim |
çok daha karmaşık bir şey/durum |
a whole other ball of wax i.
|
|
319 |
Deyim |
hastane tedavisi bitse de çok yaşlı olduğu ve tek başına yaşayamadığı için daha fazla ihtiyacı olanlar yerine hastanede yatak işgal eden kimse |
bed blocker i.
|
|
320 |
Deyim |
genç biriyle kendisinden çok daha yaşlı biri arasındaki aşk ilişkisi |
may and december i.
|
|
321 |
Deyim |
kelimelerden daha çok şey anlatan/daha etkili olan suskunluk |
eloquent silence i.
|
|
322 |
Deyim |
(daha çok ebeveynlerin çocuklarını kontrol etmede) ipleri gevşetmek |
loosen the apron strings f.
|
|
323 |
Deyim |
(daha çok ebeveynlerin çocuklarını kontrol etmede) ipleri gevşetmek |
cut the apron strings f.
|
|
324 |
Deyim |
bir olayda daha çok zarar gören olmak |
come by the worst f.
|
|
325 |
Deyim |
(birine) daha çok önem vermek/ |
do all right by (one) f.
|
|
326 |
Deyim |
(birine) daha çok yardımcı olmak |
do all right by (one) f.
|
|
327 |
Deyim |
birini diğerinden daha çok sevmek |
make chalk of one and cheese of the other f.
|
|
328 |
Deyim |
birinden/bir şeyden çok daha üstün olmak |
tower head and shoulders above f.
|
|
329 |
Deyim |
birinden çok daha iyi olmak |
be streets ahead of someone f.
|
|
330 |
Deyim |
birinden çok daha iyi olmak |
stand head and shoulders above someone f.
|
|
331 |
Deyim |
birinden çok daha üstün olmak |
be streets ahead of someone f.
|
|
332 |
Deyim |
birinden çok daha üstün olmak |
stand head and shoulders above someone f.
|
|
333 |
Deyim |
bir yere uyum sağlamak için daha çok çabalamak |
make more of an effort to fit in somehere f.
|
|
334 |
Deyim |
yapabileceğinden daha çok işin altına girmek |
take too much on f.
|
|
335 |
Deyim |
(diğerlerinden) çok daha iyi olmak |
knock spots off somebody/something f.
|
|
336 |
Deyim |
-den çok daha iyi olmak |
stand head and shoulders above f.
|
|
337 |
Deyim |
bahiste havuza daha çok para koymak |
fatten the kitty f.
|
|
338 |
Deyim |
benzerlerinden çok daha iyi, büyük olmak |
be in a different league f.
|
|
339 |
Deyim |
daha çok başarılı olmak |
come up in the world f.
|
|
340 |
Deyim |
(birine bir şeyden) daha çok yemesi için ısrar etmek |
stuff (someone) full of (something) f.
|
|
341 |
Deyim |
(bir şeyden) çok daha iyi olmak |
beat (something) all to pieces f.
|
|
342 |
Deyim |
birinden çok daha iyi olmak |
have (got) it all over f.
|
|
343 |
Deyim |
birinden çok daha iyi olmak |
have it all over (someone) f.
|
|
344 |
Deyim |
çok/daha güçlü olmak |
be made of sterner stuff f.
|
|
345 |
Deyim |
çok/daha azimli olmak |
be made of sterner stuff f.
|
|
346 |
Deyim |
çok/daha kararlı olmak |
be made of sterner stuff f.
|
|
347 |
Deyim |
çok/daha sert bir karaktere sahip olmak |
be made of sterner stuff f.
|
|
348 |
Deyim |
çok/daha inatçı olmak |
be made of sterner stuff f.
|
|
349 |
Deyim |
çok/daha dayanıklı olmak |
be made of sterner stuff f.
|
|
350 |
Deyim |
çok/daha sağlam bir karaktere sahip olmak |
be made of sterner stuff f.
|
|
351 |
Deyim |
sorunlarla çok/daha güçlü bir şekilde baş edebilen biri olmak |
be made of sterner stuff f.
|
|
352 |
Deyim |
birini diğerinden daha çok sevmek |
make fish of one and flesh of another f.
|
|
353 |
Deyim |
bir şeyi karşısındakine göre çok daha fazla yapmış olmak |
(have done) more (something) than (one) has had hot dinners f.
|
|
354 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
be streets ahead (of somebody/something) [uk] f.
|
|
355 |
Deyim |
çok daha üstün biri olmak |
be twice the man/woman f.
|
|
356 |
Deyim |
(birinden) çok daha üstün olmak |
be twice the man/woman that (someone) is f.
|
|
357 |
Deyim |
birinden/bir şeyden çok daha iyi olmak |
beat somebody/something hollow f.
|
|
358 |
Deyim |
daha çok içine girmek |
get in deeper f.
|
|
359 |
Deyim |
daha yiyecek çok fırın ekmeği olmak |
have a long way to go f.
|
|
360 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
knock (the) spots off (someone or something) [uk/australia] f.
|
|
361 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
knock the socks off (someone or something) f.
|
|
362 |
Deyim |
söyleyeceği şeyin daha çok etki yaratmasını sağlamak için duraklamak |
pause for effect f.
|
|
363 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha hızlı olmak/koşmak |
run circles around (someone or something) f.
|
|
364 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
stand head and shoulders above (someone or something) f.
|
|
365 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
stay head and shoulders above (someone or something) f.
|
|
366 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha üstün olmak |
stay head and shoulders above (someone or something) f.
|
|
367 |
Deyim |
yapabileceğinden daha çok işin altına girmek |
take on too much f.
|
|
368 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha uzun olmak |
tower head and shoulders above (someone or something) f.
|
|
369 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha üstün olmak |
tower head and shoulders above (someone or something) f.
|
|
370 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
tower head and shoulders above (someone or something) f.
|
|
371 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha etkileyici olmak |
tower head and shoulders above (someone or something) f.
|
|
372 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha önemli olmak |
tower head and shoulders above (someone or something) f.
|
|
373 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha uzun olmak |
tower head and shoulders over (someone or something) f.
|
|
374 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha üstün olmak |
tower head and shoulders over (someone or something) f.
|
|
375 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha iyi olmak |
tower head and shoulders over (someone or something) f.
|
|
376 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha etkileyici olmak |
tower head and shoulders over (someone or something) f.
|
|
377 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha önemli olmak |
tower head and shoulders over (someone or something) f.
|
|
378 |
Deyim |
bir şeyi karşısındakine göre çok daha fazla yapmış |
more than someone has had hot dinners [uk] s.
|
|
379 |
Deyim |
çok/daha güçlü |
made of sterner stuff s.
|
|
380 |
Deyim |
çok/daha azimli |
made of sterner stuff s.
|
|
381 |
Deyim |
çok/daha kararlı |
made of sterner stuff s.
|
|
382 |
Deyim |
çok/daha sert bir karaktere sahip |
made of sterner stuff s.
|
|
383 |
Deyim |
çok/daha inatçı |
made of sterner stuff s.
|
|
384 |
Deyim |
çok/daha dayanıklı |
made of sterner stuff s.
|
|
385 |
Deyim |
sorunlarla çok/daha güçlü bir şekilde baş edebilen |
made of sterner stuff s.
|
|
386 |
Deyim |
(daha çok kadın için) terbiyesiz/iyi terbiye almamış |
no better than you should (or ought to) be s.
|
|
387 |
Deyim |
(daha çok kadın için) edepsiz/utanmaz |
no better than you should (or ought to) be s.
|
|
388 |
Deyim |
(daha çok kadın için) ahlaksız/bayağı/seviyesiz |
no better than you should (or ought to) be s.
|
|
389 |
Deyim |
(daha çok kadın için) kötü yola girmiş/kötü yola düşmüş |
no better than you should (or ought to) be s.
|
|
390 |
Deyim |
çok daha fazla/çok daha az |
a (damn) sight less/fewer (something) zf.
|
|
391 |
Deyim |
çok daha fazla |
a (damn) sight more (something) zf.
|
|
392 |
Deyim |
çok daha beter |
a (damn) sight worse zf.
|
|
393 |
Deyim |
çok daha beter/fena |
a (damn) sight worse zf.
|
|
394 |
Deyim |
çok daha kötü |
a (damn) sight worse zf.
|
|
395 |
Deyim |
çok daha gelişmiş durumda |
above the curve zf.
|
|
396 |
Deyim |
geçmişte iyi şeylerin yaşandığını fakat gelecekte çok daha da iyi şeylerin yaşanacağını belirten ifade |
the best is yet to be expr.
|
|
397 |
Deyim |
geçmişte iyi şeylerin yaşandığını fakat gelecekte çok daha da iyi şeylerin yaşanacağını belirten ifade |
the best is yet to come expr.
|
|
398 |
Deyim |
çok/düzineyle alan daha ucuza alır |
cheaper by the dozen expr.
|
|
399 |
Deyim |
daha çok miktarda alıp birim fiyatı daha ucuza getirme |
cheaper by the dozen expr.
|
|
400 |
Deyim |
asıl fiyatından çok daha ucuza |
for pennies on the dollar expr.
|
|
401 |
Deyim |
bilgiden/beceriden ziyade/daha çok şansla |
more by luck than judgement expr.
|
|
402 |
Deyim |
çok daha kolay |
downhill all the way expr.
|
|
403 |
Deyim |
denizde daha çok balık var |
there are plenty more fish in the sea expr.
|
|
404 |
Deyim |
daha çok beklersin! |
don't hold your breath! expr.
|
|
405 |
Deyim |
çok daha fazla |
whole heap more expr.
|
|
406 |
Deyim |
daha çok havlar ısırmaz |
somebody/something has more bark than bite expr.
|
|
407 |
Deyim |
çok daha fazla |
whole lot more expr.
|
|
408 |
Deyim |
daha yapılacak çok iş var |
there's a whole heap more work to be done expr.
|
|
409 |
Deyim |
çok daha iyi |
a heap sight better expr.
|
|
410 |
Deyim |
daha yapılacak çok iş var |
there's a whole lot more work to be done expr.
|
|
411 |
Deyim |
daha çok havlar ısırmaz |
somebody's/something's bark is worse than their/its bite expr.
|
|
412 |
Deyim |
kendi sorunlarını çok dert etme (başkalarının daha büyük sorunları var) (haline şükret) |
worse things happen at sea expr.
|
|
413 |
Deyim |
çok daha az |
not anywhere near expr.
|
|
414 |
Deyim |
(birinin) daha göreceği çok şey var |
(someone) ain't seen nothing yet expr.
|
|
415 |
Deyim |
çok daha iyi |
a (damn) sight better expr.
|
|
416 |
Deyim |
çok daha fazla |
a whole lot more expr.
|
|
417 |
Deyim |
daha çok erken |
it's early days expr.
|
|
418 |
Deyim |
daha çok erken |
it's early in the day [uk] expr.
|
|
419 |
Deyim |
daha çok havlar ısırmaz |
has more bark than bite expr.
|
|
420 |
Deyim |
birinden/bir şeyden çok daha iyi |
head and shoulders above someone or something expr.
|
|
421 |
Deyim |
bilgiden/beceriden ziyade/daha çok şansla |
more by luck than judgment expr.
|
|
422 |
Deyim |
bir şeyi karşısındakine göre çok daha fazla yapmış |
more something than someone has had hot dinners [uk] expr.
|
|
423 |
Deyim |
bir şeyi karşısındakine göre çok daha fazla/sık yapmış |
more .../more often than somebody has had hot dinners expr.
|
|
424 |
Deyim |
geldiği yerde bundan daha çok var |
there are plenty more where he/she/they came from expr.
|
|
425 |
Deyim |
denizde daha çok balık var |
there are plenty/lots more fish in the sea expr.
|
|
426 |
Deyim |
daha (çok) var |
there's (plenty) more where that came from expr.
|
|
427 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha hazırlıklı/önde/becerikli |
two jumps ahead (of someone or something) expr.
|
|
428 |
Deyim |
'-den çok daha hazırlıklı/önde/becerikli |
two jumps ahead of expr.
|
|
429 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha hazırlıklı/önde/becerikli |
two leaps ahead (of someone or something) expr.
|
|
430 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) çok daha hazırlıklı/önde/becerikli |
two steps ahead (of someone or something) expr.
|
|
Speaking |
|
431 |
Konuşma |
bir çok insan daha iyi görünmek ister |
most people want to look better expr.
|
|
432 |
Konuşma |
bir çok insan daha iyi görünmek isterler |
most people want to look better expr.
|
|
433 |
Konuşma |
buraya uyum sağlamak için daha çok çabalamalısın |
you should make more of an effort to fit in expr.
|
|
434 |
Konuşma |
bizim burada yaptığımız şey çok daha önemli |
what we're doing here is far more important expr.
|
|
435 |
Konuşma |
buna benden daha çok ihtiyacın var |
you need this more than i do expr.
|
|
436 |
Konuşma |
çok daha da kötüsünü yaptılar |
they did something much worse expr.
|
|
437 |
Konuşma |
daha yiyecek çok fırın ekmeğin var |
you have a long way to go expr.
|
|
438 |
Konuşma |
daha çok erken |
it's too early expr.
|
|
439 |
Konuşma |
çok daha iyisini yapmam gerek |
I have to do much better expr.
|
|
440 |
Konuşma |
daha çok yere ihtiyacım var |
I need more space expr.
|
|
441 |
Konuşma |
daha çok alana ihtiyacım var |
I need more space expr.
|
|
442 |
Konuşma |
daha çok dışarı çıkmalısın |
you need to get outside more expr.
|
|
443 |
Konuşma |
daha çok erken |
it's too soon expr.
|
|
444 |
Konuşma |
daha çok dışarı çıkmalısın |
you need to get out more expr.
|
|
445 |
Konuşma |
geldiği yerde bundan daha çok var |
there are plenty more where they came from expr.
|
|
446 |
Konuşma |
onu dünyadaki her şeyden daha çok sevmek |
love her/him more than anything else in the world expr.
|
|
447 |
Konuşma |
kat edecek daha çok yol/yolumuz var |
there is much progress to be made expr.
|
|
448 |
Konuşma |
sen daha çok beklersin |
in your dreams expr.
|
|
449 |
Konuşma |
sen daha çok beklersin |
dream on expr.
|
|
450 |
Konuşma |
şimdi çok daha iyi hissediyorum |
I feel a lot better now expr.
|
|
451 |
Konuşma |
senden çok daha iyisini hak ediyor |
she deserves so much better than you expr.
|
|
452 |
Konuşma |
pek çok insan daha iyi görünmek ister |
most people want to look better expr.
|
|
453 |
Konuşma |
pek çok insan daha iyi görünmek isterler |
most people want to look better expr.
|
|
454 |
Konuşma |
sen çok daha iyisin |
you are much better expr.
|
|
455 |
Konuşma |
pek çok insan daha iyi görünmek istediklerini söylerler |
most people say they want to look better expr.
|
|
456 |
Konuşma |
şimdi kim çok daha genç görünüyor? |
who looks much younger now? expr.
|
|
457 |
Konuşma |
(iki şeyi karşılaştırırken) her haliyle çok daha iyi |
that beats all to pieces expr.
|
|
458 |
Konuşma |
(iki şeyi karşılaştırırken) her haliyle çok daha iyi |
that beats something all to pieces expr.
|
|
459 |
Konuşma |
yaza daha çok var |
summer is a long way off expr.
|
|
460 |
Konuşma |
(iki şeyi karşılaştırırken) çok daha iyi |
that beats something all to pieces expr.
|
|
461 |
Konuşma |
(iki şeyi karşılaştırırken) çok daha iyi |
that beats all to pieces expr.
|
|
462 |
Konuşma |
ben bunu daha çok beğendim |
I liked this one more expr.
|
|
463 |
Konuşma |
burayı oradan daha çok seviyorum |
I like it here better than there expr.
|
|
Trade/Economic |
|
464 |
Ticaret/Ekonomi |
hisseleri satın almak isteyen kişinin çoğunluğu elde etmek adına kalan hisselerin değerine kıyasla çok daha fazla para önerdiği bir satın alım teklifi |
two-tier bid i.
|
|
465 |
Ticaret/Ekonomi |
işçileri daha çok üretime özendirmek için verilen ikramiye |
incentive premiums i.
|
|
466 |
Ticaret/Ekonomi |
ürünlerin piyasadaki değerinden çok daha aşağıya satıldığı pazarlar |
bargain carnivals i.
|
|
467 |
Ticaret/Ekonomi |
bir veya daha çok yöneticinin yaptığı iç denetim |
management control i.
|
|
468 |
Ticaret/Ekonomi |
(daha yüksek kazanç sağlamak için) çok sayıda kısa pozisyon açmak |
squeeze the shorts f.
|
|
469 |
Ticaret/Ekonomi |
borcu öz sermayesinden çok daha az olan (işletme) |
underleveraged s.
|
|
Politics |
|
470 |
Siyasal |
kraliçe'yi temsilen atanan ve daha çok başbakan tarafından belirlenen parlamenter görevleri yerine getiren dük |
Chancellor of the duchy of lancaster i.
|
|
471 |
Siyasal |
bir bölgede asli unsur olamayan iki veya daha çok topluluğun ortaklaşa hareket etmelerini öneren bir siyasal sistem |
consociationalism i.
|
|
Media |
|
472 |
Medya |
birbirinden bağımsız hikayeler anlatan ve mini diziden daha çok bölümü olan seri yayın |
maxi-series i.
|
|
Technical |
|
473 |
Teknik |
çok daha yüksek seviyelerde yapılan örnekleme |
oversampling i.
|
|
474 |
Teknik |
mikrofişe benzeyen, çok daha fazla sayıda mikrokopyaya sahip bir film yaprağı |
ultrafiche i.
|
|
475 |
Teknik |
mıknatıs çekirdeği halka şeklinde olup bir veya daha fazla sayıda çok kısa hava boşluğu bulunan manyetik kafa |
ring head i.
|
|
476 |
Teknik |
iki veya daha çok sayıda kanalı bulunan kaydedici |
multichannel recorder i.
|
|
477 |
Teknik |
iki veya daha çok sayıdaki sinyali eşzamanlı olarak devamlı kaydeden aygıt |
multichannel recorder i.
|
|
478 |
Teknik |
küçük bir mekanik hareketi daha çok güç gerektiren harekete dönüştüren bir kontrol sistemi |
servosystem i.
|
|
479 |
Teknik |
fiziksel sürücü sayısı birden daha az veya daha çok olan belleğin ataması |
lv (logical volume) kısalt.
|
|
Computer |
|
480 |
Bilgisayar |
daha çok cd seçenekleri |
more cd options i.
|
|
481 |
Bilgisayar |
daha çok pencere |
more windows i.
|
|
482 |
Bilgisayar |
daha çok ortam |
more media i.
|
|
483 |
Bilgisayar |
daha çok bant genişliği |
more bandwidth i.
|
|
484 |
Bilgisayar |
bir veya daha çok tipteki veriyi tutan veri yapısı |
container i.
|
|
485 |
Bilgisayar |
daha çok bilgi |
get more info expr.
|
|
486 |
Bilgisayar |
daha çok hız |
more speed expr.
|
|
487 |
Bilgisayar |
daha çok |
more expr.
|
|
488 |
Bilgisayar |
daha çok kesim |
trim in expr.
|
|
489 |
Bilgisayar |
daha çok bilgi |
more info expr.
|
|
490 |
Bilgisayar |
daha çok bilgi |
tell me more expr.
|
|
491 |
Bilgisayar |
daha çok yakala |
catch more expr.
|
|
Construction |
|
492 |
İnşaat |
paralel olmayan kenarları daha uzun olmak üzere, biri çok kısa olan iki paralel kenarı bulunan dörtgen (bina şekli) |
flatiron i.
|
|
Aeronautic |
|
493 |
Havacılık |
iki veya daha fazla uçağın birbirine güvenlik kurallarının izin verdiğinden daha çok yaklaşması |
air miss i.
|
|
494 |
Havacılık |
birbirine çok yakın ikişer veya daha fazla kanat kümesine sahip uçak |
tandem i.
|
|
495 |
Havacılık |
geleneksel tipteki uçaklardan daha fazla sayıda yolcu taşıyabilen ve iki ya da daha çok koridoru olan uçak |
wide-bodied aircraft i.
|
|
496 |
Havacılık |
iki veya daha fazla uçağın birbirine güvenlik kurallarının izin verdiğinden daha çok yaklaşması |
airmiss i.
|
|
497 |
Havacılık |
uçak veya gemilerde itiş gücü sağlayan iki veya daha çok kanatlı alet |
propeller i.
|
|
Medical |
|
498 |
Medikal |
vücutta normalden daha çok bulunan |
supraphysiological s.
|
|
Psychology |
|
499 |
Psikoloji |
cahil olan kişinin cehaletinin farkında olmaması ve kendi bilgisini kendinden çok daha fazla bilgiye sahip kişiden üstün görmesi |
dunning kruger effect i.
|
|
500 |
Psikoloji |
kişiliğin daha çok dış faktörlerden etkilendiğini öne süren bir görüş |
situationism i.
|
|